25 Kasım 2008 Salı
Yemekteyiz yarışması iyi gidiyor...
Bugün yine çok güzeldi program, bakalım bu hafta kim kazanacak büyük ödülü?
Yemekteyiz Programı 24 Kasım Ratingleri
Yemekteyiz yarışması show tvde devam ediyor...Yemekteyiz yarışması öyle bir tuttu ki işte 24 Kasım Pazartesi yayınlanan bölümün ratingleri;
İLK 100 PROGRAM /HEDEF KITLE : AB
24 KASIM 2008 PAZARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 ELVEDA RUMELI [NET] ATV 10.90 27.50
2 ARKA SOKAKLAR [NET] KAND 7.20 18.50
3 UGUR DUNDAR''LA STAR HABER [NET] STAR 7.00 20.50
4 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 6.90 20.20
5 YEMEKTEYIZ [NET] SHOW 6.60 27.30
İLK 100 PROGRAM / HEDEF KITLE : TOTAL
24 KASIM 2008 PAZARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 ARKA SOKAKLAR [NET] KAND 12.40 29.00
2 ARKA SOKAKLAR (TKR) [NET] KAND 8.20 25.90
3 ELVEDA RUMELI [NET] ATV 8.20 20.10
4 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 7.80 19.80
5 UGUR DUNDAR''LA STAR HABER [NET] STAR 6.40 16.40
6 M.ALI BIRAND''LA KANAL D ANA HABER [NET] KAND 6.40 16.30
7 CARKIFELEK [NET] FOX 6.40 15.70
8 YEMEKTEYIZ [NET] SHOW 6.00 18.60
İLK 100 PROGRAM /HEDEF KITLE : AB
24 KASIM 2008 PAZARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 ELVEDA RUMELI [NET] ATV 10.90 27.50
2 ARKA SOKAKLAR [NET] KAND 7.20 18.50
3 UGUR DUNDAR''LA STAR HABER [NET] STAR 7.00 20.50
4 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 6.90 20.20
5 YEMEKTEYIZ [NET] SHOW 6.60 27.30
İLK 100 PROGRAM / HEDEF KITLE : TOTAL
24 KASIM 2008 PAZARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 ARKA SOKAKLAR [NET] KAND 12.40 29.00
2 ARKA SOKAKLAR (TKR) [NET] KAND 8.20 25.90
3 ELVEDA RUMELI [NET] ATV 8.20 20.10
4 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 7.80 19.80
5 UGUR DUNDAR''LA STAR HABER [NET] STAR 6.40 16.40
6 M.ALI BIRAND''LA KANAL D ANA HABER [NET] KAND 6.40 16.30
7 CARKIFELEK [NET] FOX 6.40 15.70
8 YEMEKTEYIZ [NET] SHOW 6.00 18.60
23 Kasım 2008 Pazar
Yemekteyiz gece yayınlanan tekrarıylada başarılı rating aldı !
İLK 100 PROGRAM / AB
22 KASIM 2008 CUMARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 STAR ANA HABER BULTENI [NET] STAR 7.80 23.40
2 AKASYA DURAGI [NET] KAND 7.80 20.80
3 VAR MISIN YOK MUSUN-PT [NET] SHOW 7.50 18.80
4 KAVAK YELLERI [NET] KAND 6.50 18.60
5 VAR MISIN YOK MUSUN (OZET) [NET] SHOW 5.70 16.00
6 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 5.60 16.80
7 BENIM ANNEM BIR MELEK [NET] ATV 5.30 15.00
8 SICAK GUNDEM SHOW 5.10 16.10
9 SELENA [NET] ATV 5.00 13.50
10 BABA OCAGI [NET] STAR 4.80 12.50
11 KANAL D HAFTASONU HABERLERI [NET] KAND 4.70 14.80
12 FOX ANA HABER BULTENI [NET] FOX 4.00 15.30
13 ATV ANA HABER BULTENI [NET] ATV 4.00 12.50
14 GUNUN OLAYI STAR 3.50 11.20
15 YEMEKTEYIZ (TKR) [NET] SHOW 3.40 21.50
İLK 100 PROGRAM / TOTAL
22 KASIM 2008 CUMARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 AKASYA DURAGI [NET] KAND 8.10 21.60
2 KAVAK YELLERI [NET] KAND 6.50 19.90
3 VAR MISIN YOK MUSUN-PT [NET] SHOW 6.50 17.00
4 STAR ANA HABER BULTENI [NET] STAR 5.90 17.50
5 BABA OCAGI [NET] STAR 5.90 15.40
6 MAHMUT TUNCER SHOW (NIKAH) [NET] KAN7 5.30 17.00
7 SICAK GUNDEM SHOW 5.10 15.10
8 ATV ANA HABER BULTENI [NET] ATV 5.00 14.90
9 VAR MISIN YOK MUSUN (OZET) [NET] SHOW 5.00 13.40
10 ADANALI (TKR.) [NET] ATV 4.90 18.10
11 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 4.90 14.60
12 KANAL D HAFTASONU HABERLERI [NET] KAND 4.80 14.30
13 SELENA [NET] ATV 4.50 11.90
14 FOX ANA HABER BULTENI [NET] FOX 3.80 12.70
15 BEZ BEBEK (OZEL) [NET] FOX 3.80 11.10
16 MASKE 2 (Y.S) [NET] STAR 3.70 12.80
17 SAMANYOLU ANA HABER BULTENI STV 3.70 11.40
18 KANAL 7 HAFTASONU HABERLERI [NET] KAN7 3.70 11.40
19 BENIM ANNEM BIR MELEK [NET] ATV 3.60 11.00
20 GUNUN OLAYI STAR 3.60 10.80
21 MAHMUT TUNCER SHOW [NET] KAN7 3.20 8.40
22 HABABAM SINIFI GULE GULE (T.S) [NET] FOX 3.20 8.30
23 KENDI OKULUMUZA DOGRU [NET] STV 3.00 8.20
24 GECE GUNDUZ. (TKR) [NET] KAND 2.60 9.10
25 YEMEKTEYIZ (TKR) [NET] SHOW 2.50 18.45
22 KASIM 2008 CUMARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 STAR ANA HABER BULTENI [NET] STAR 7.80 23.40
2 AKASYA DURAGI [NET] KAND 7.80 20.80
3 VAR MISIN YOK MUSUN-PT [NET] SHOW 7.50 18.80
4 KAVAK YELLERI [NET] KAND 6.50 18.60
5 VAR MISIN YOK MUSUN (OZET) [NET] SHOW 5.70 16.00
6 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 5.60 16.80
7 BENIM ANNEM BIR MELEK [NET] ATV 5.30 15.00
8 SICAK GUNDEM SHOW 5.10 16.10
9 SELENA [NET] ATV 5.00 13.50
10 BABA OCAGI [NET] STAR 4.80 12.50
11 KANAL D HAFTASONU HABERLERI [NET] KAND 4.70 14.80
12 FOX ANA HABER BULTENI [NET] FOX 4.00 15.30
13 ATV ANA HABER BULTENI [NET] ATV 4.00 12.50
14 GUNUN OLAYI STAR 3.50 11.20
15 YEMEKTEYIZ (TKR) [NET] SHOW 3.40 21.50
İLK 100 PROGRAM / TOTAL
22 KASIM 2008 CUMARTESİ
NO PROGRAM ADı KANAL RATING (%) SHARE (%)
1 AKASYA DURAGI [NET] KAND 8.10 21.60
2 KAVAK YELLERI [NET] KAND 6.50 19.90
3 VAR MISIN YOK MUSUN-PT [NET] SHOW 6.50 17.00
4 STAR ANA HABER BULTENI [NET] STAR 5.90 17.50
5 BABA OCAGI [NET] STAR 5.90 15.40
6 MAHMUT TUNCER SHOW (NIKAH) [NET] KAN7 5.30 17.00
7 SICAK GUNDEM SHOW 5.10 15.10
8 ATV ANA HABER BULTENI [NET] ATV 5.00 14.90
9 VAR MISIN YOK MUSUN (OZET) [NET] SHOW 5.00 13.40
10 ADANALI (TKR.) [NET] ATV 4.90 18.10
11 SHOW TV ANA HABER BULTENI [NET] SHOW 4.90 14.60
12 KANAL D HAFTASONU HABERLERI [NET] KAND 4.80 14.30
13 SELENA [NET] ATV 4.50 11.90
14 FOX ANA HABER BULTENI [NET] FOX 3.80 12.70
15 BEZ BEBEK (OZEL) [NET] FOX 3.80 11.10
16 MASKE 2 (Y.S) [NET] STAR 3.70 12.80
17 SAMANYOLU ANA HABER BULTENI STV 3.70 11.40
18 KANAL 7 HAFTASONU HABERLERI [NET] KAN7 3.70 11.40
19 BENIM ANNEM BIR MELEK [NET] ATV 3.60 11.00
20 GUNUN OLAYI STAR 3.60 10.80
21 MAHMUT TUNCER SHOW [NET] KAN7 3.20 8.40
22 HABABAM SINIFI GULE GULE (T.S) [NET] FOX 3.20 8.30
23 KENDI OKULUMUZA DOGRU [NET] STV 3.00 8.20
24 GECE GUNDUZ. (TKR) [NET] KAND 2.60 9.10
25 YEMEKTEYIZ (TKR) [NET] SHOW 2.50 18.45
Kibir Borsası: Yemekteyiz!
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre; atom bombası ve reality şov en kötü icatlar sıralamasında, ilk iki sırayı paylaştı. En iyi icatlar listesinin başında ise tekerlek ve internet yer aldı.
Tahrip gücü bakımından atom bombası ile aynı kefeye konulan reailty şov; senaryosu olmayan, gerçek yaşamdaki dramatik ve mizahi durumları ekrana yansıtan, içinde gerçek karakterleri barındıran bir TV programı. 2000'li yıllarda popüler bir furyaya dönüşen; BBG, Benimle Evlenir misin, Ünlüler Çiftliği gibi formatlarla devam eden bu türün, ülkemizdeki ilk örneği, Haluk Bilginer'in sunumuyla ekrana gelen Sıcağı Sıcağına. Bilginer'in yıllar sonra pişman olduğum tek program dediği Sıcağı Sıcağına, 3. sayfa haberlerini soğukkanlılıkla ekrana taşıyarak zamanla habercilik anlayışını dezenformasyona uğrattı. Geçtiğimiz yıl RTÜK'ten ayar yiyen magazin programları sabahın köründe yaptıkları yayınla Sıcağı Sıcağına programını gölgede bırakıyor artık.
Maliyeti düşük, seyredilirliği yüksek bu formatlar, ekonomik krizin iyiden iyiye etkisini gösterdiği TV'ler için bulunmaz nimet. Show TV kriz günlerini bu tarz formatlarla atlatmaya çalışacağının sinyalini son olarak ekrana sürdüğü Yemekteyiz programıyla verdi. Reklam gelirleri düşünce yüksek maliyetleriyle kanalları zor durumda bırakan diziler, yerini, önümüzdeki aylarda reality şovlara bırakacak gibi gözüküyor.
Her hafta değişen beş renkli karakterin sırasıyla yemek yaparak diğer dört yarışmacıyı evinde ağırlaması üzerine kurulu bir program Yemekteyiz. Farklı sınıf ve kültürlerden ince hesaplar yapılarak seçilmiş ve bir araya getirilmiş karakterlerin düellosu.
Katılımcılar hem on bin YTL'lik ödülü kazanmak için yemek yapan yarışmacı hem de diğer katılımcıların yaptıkları yemeklere puan veren jüri konumunda. Böyle olunca da kazanma hırsı galip geliyor objektif olmak imkânsızlaşıyor. Zaten kimsenin de objektif olmak gibi bir derdi yok. Tek hedef var o da kazanmak. Diğerlerinin üzerine basarak onları sıçrama tahtası gibi kullanarak kazanmak. Çaba sarf ederek, emek harcayarak değil; diğerini yok ederek, aşağılayarak hedefe ulaşmak!
Puanlama her akşam yemekten sonra yapılıyor. Birbirlerinin verdiği puanları, gerçek yorumları ve yemeğin yapılış görüntülerini ancak TV'de izleme şansı buluyor katılımcılar. Böyle olunca da dedikodu, ikiyüzlülük tavan yapıyor, her türlü yalan havada uçuşuyor. Mezeleri hazır alıp kendi yaptığını iddia edenler, et suyundan yapılan çorbayı tavuk suyu diye yutturanlar, sadece sütle yaptığı çorbanın içinde krema olduğu konusunda ısrar edenler. Kameraların gözünün içine baka baka yalan söylemek programın olmazsa olmazı.
Davetli yani jüri konumunda iken kendisini dev aynasında görenler, davet sahibi olup yemek yapmaya giriştiklerinde ne kadar cüceleştiklerini fark etmiyorlar bile. Diğerlerini hijyenik olmamakla itham edenler hijyenden sınıfta kalıyor muhakkak.
Dedikodu ve ikiyüzlülük programın lokomotifi. Ev sahibi servis için mutfağa gittiğinde masadakiler yemekler hakkında demediklerini bırakmıyor. Ev sahibi fırsatı kaçırır mı? O da mutfakta kameraya misafirlerini çekiştiriyor. Masada yemeği çok beğendiğini söyleyerek davet sahibini tebrik eden kişi kameralara çok iğrençti diyor. Çok aç olduğunun ısrarla altını çizen bir başkası, ertesi gün, yemekler çok güzel olursa saldırmayayım diye tok olarak gelmiştim sözünü ağzından kaçırıyor farkında olmadan.
Kendisiyle yüzleşemeyenler beş gün sonunda kendi gerçeğine toslayarak bitiriyor programı. Yemekteyiz'in en zirve karakteri olmaya aday Hasan Bey gerçeğinde olduğu gibi. Üç gün boyunca gittiği evlerde çatal kaşık takım değil, bardaklar kristal değil, plastik sandalyen varsa yarışmaya katılmayacaksın arz ederim diyerek eleştiri oklarını sapladı Hasan Bey. Büyük tüpü olmadığı için yemekleri piknik tüpte yapmak zorunda kaldı, bardaklar kirli bulununca istenen altıncı bardağı masaya getirmekte zorlandı. Ekonomik olarak zor günler yaşadığı belli olan Hasan Bey prodüksiyon tarafından karşılanan alışveriş limitini sonuna kadar kullanarak birkaç aylık mutfak masrafını çıkarmış oldu. Kendi tabiriyle marka tereyağını boca ettiği yemekler beğenilmeyince ben o yemekleri kendim için yaptım 3 gün yerim diyerek noktayı koydu olaya.
Tahrip gücü bakımından atom bombası ile aynı kefeye konulan reailty şov; senaryosu olmayan, gerçek yaşamdaki dramatik ve mizahi durumları ekrana yansıtan, içinde gerçek karakterleri barındıran bir TV programı. 2000'li yıllarda popüler bir furyaya dönüşen; BBG, Benimle Evlenir misin, Ünlüler Çiftliği gibi formatlarla devam eden bu türün, ülkemizdeki ilk örneği, Haluk Bilginer'in sunumuyla ekrana gelen Sıcağı Sıcağına. Bilginer'in yıllar sonra pişman olduğum tek program dediği Sıcağı Sıcağına, 3. sayfa haberlerini soğukkanlılıkla ekrana taşıyarak zamanla habercilik anlayışını dezenformasyona uğrattı. Geçtiğimiz yıl RTÜK'ten ayar yiyen magazin programları sabahın köründe yaptıkları yayınla Sıcağı Sıcağına programını gölgede bırakıyor artık.
Maliyeti düşük, seyredilirliği yüksek bu formatlar, ekonomik krizin iyiden iyiye etkisini gösterdiği TV'ler için bulunmaz nimet. Show TV kriz günlerini bu tarz formatlarla atlatmaya çalışacağının sinyalini son olarak ekrana sürdüğü Yemekteyiz programıyla verdi. Reklam gelirleri düşünce yüksek maliyetleriyle kanalları zor durumda bırakan diziler, yerini, önümüzdeki aylarda reality şovlara bırakacak gibi gözüküyor.
Her hafta değişen beş renkli karakterin sırasıyla yemek yaparak diğer dört yarışmacıyı evinde ağırlaması üzerine kurulu bir program Yemekteyiz. Farklı sınıf ve kültürlerden ince hesaplar yapılarak seçilmiş ve bir araya getirilmiş karakterlerin düellosu.
Katılımcılar hem on bin YTL'lik ödülü kazanmak için yemek yapan yarışmacı hem de diğer katılımcıların yaptıkları yemeklere puan veren jüri konumunda. Böyle olunca da kazanma hırsı galip geliyor objektif olmak imkânsızlaşıyor. Zaten kimsenin de objektif olmak gibi bir derdi yok. Tek hedef var o da kazanmak. Diğerlerinin üzerine basarak onları sıçrama tahtası gibi kullanarak kazanmak. Çaba sarf ederek, emek harcayarak değil; diğerini yok ederek, aşağılayarak hedefe ulaşmak!
Puanlama her akşam yemekten sonra yapılıyor. Birbirlerinin verdiği puanları, gerçek yorumları ve yemeğin yapılış görüntülerini ancak TV'de izleme şansı buluyor katılımcılar. Böyle olunca da dedikodu, ikiyüzlülük tavan yapıyor, her türlü yalan havada uçuşuyor. Mezeleri hazır alıp kendi yaptığını iddia edenler, et suyundan yapılan çorbayı tavuk suyu diye yutturanlar, sadece sütle yaptığı çorbanın içinde krema olduğu konusunda ısrar edenler. Kameraların gözünün içine baka baka yalan söylemek programın olmazsa olmazı.
Davetli yani jüri konumunda iken kendisini dev aynasında görenler, davet sahibi olup yemek yapmaya giriştiklerinde ne kadar cüceleştiklerini fark etmiyorlar bile. Diğerlerini hijyenik olmamakla itham edenler hijyenden sınıfta kalıyor muhakkak.
Dedikodu ve ikiyüzlülük programın lokomotifi. Ev sahibi servis için mutfağa gittiğinde masadakiler yemekler hakkında demediklerini bırakmıyor. Ev sahibi fırsatı kaçırır mı? O da mutfakta kameraya misafirlerini çekiştiriyor. Masada yemeği çok beğendiğini söyleyerek davet sahibini tebrik eden kişi kameralara çok iğrençti diyor. Çok aç olduğunun ısrarla altını çizen bir başkası, ertesi gün, yemekler çok güzel olursa saldırmayayım diye tok olarak gelmiştim sözünü ağzından kaçırıyor farkında olmadan.
Kendisiyle yüzleşemeyenler beş gün sonunda kendi gerçeğine toslayarak bitiriyor programı. Yemekteyiz'in en zirve karakteri olmaya aday Hasan Bey gerçeğinde olduğu gibi. Üç gün boyunca gittiği evlerde çatal kaşık takım değil, bardaklar kristal değil, plastik sandalyen varsa yarışmaya katılmayacaksın arz ederim diyerek eleştiri oklarını sapladı Hasan Bey. Büyük tüpü olmadığı için yemekleri piknik tüpte yapmak zorunda kaldı, bardaklar kirli bulununca istenen altıncı bardağı masaya getirmekte zorlandı. Ekonomik olarak zor günler yaşadığı belli olan Hasan Bey prodüksiyon tarafından karşılanan alışveriş limitini sonuna kadar kullanarak birkaç aylık mutfak masrafını çıkarmış oldu. Kendi tabiriyle marka tereyağını boca ettiği yemekler beğenilmeyince ben o yemekleri kendim için yaptım 3 gün yerim diyerek noktayı koydu olaya.
Ayyy bu çorbada kıl var
'Yemekteyiz' yarışması komediye dönüştü.. Acımasız eleştiriler, ekşiyen suratlar hepsi bu programda..
Yemek yarışması değil sanki adayların yemek kötüleme yöntemleri yarışı. Show TV'de yayınlanan "Yemekteyiz "adlı yarışmada adaylar birinci olabilmek için ne diyeceklerini şaşırıyor.
Konuk oldukları adayların yemeklerini beğenmeme adına kendilerini zorlayan adayları Sabah'ın tv eleştirmeni Yüksel Aytuğ köşesinde yazdı.
Bir yarışmacının "Bu modern peçetelere bu klasik tuzluklar olmuş mu?" eleştirisini yetersiz bulan Aytuğ, yeni öneriler sunarak adeta dalgasını geçiyor.
-Yemeğin içine çaktırmadan saç kılı düşürün. Ya da yanınızda getirdiğiniz bir sineği gizlice bardağınıza atın.
- Bir yemek, çok ender olarak ideal sıcaklığında masaya getirilebilir. Mutlaka "sıcak" ya da "soğuk" olduğunu söyleyin. Ama bunu söylemeden önce çorbadan bir kaşık almayı ihmal etmeyin!..
-Tencere sofraya getirildiyse "Masada tencereyle servis yapılmaz" diye bozuk atın. Yok eğer yemekler mutfakta tabaklara konuluyorsa, "E misafir de sofrada bu kadar yalnız bırakılmaz ki canım" diye mızmızlanın.
-Yemek sahibinin her fantezisine bir kulp takın. Yarışmacı güzellik ya da fark yaratmak için yemeğin içine alışılagelmedik bir lezzet kattıysa, hemen yüzünüzü buruşturup, "Ay bu yemeğin içinde kerevizin ne işi var?" diye çemkirin.
-Yarışmacıdan sürekli bir şeyler talep edin. Ona garson muamelesi çekin ki dikkati dağılsın, konsantrasyonu bozulsun.
-Yemeğe geldiğiniz evin önünde bir ambulansı hazır bekletin. Bunu gören ev sahibi eğer üzüntüden intihara yeltenmemişse, mutlaka sonuncu olacaktır.
-Yemeğe mutlaka karnınızı doyurup gidin ki, tabağı silip süpürdükten sonra "Ay vallahi benim hiç damak zevkime hitap etmiyordu" dediğinizde size gülmesinler.
-Sakın yukarıdakileri uygulamayın. Sofrada önünüze konulanların "nimet" olduğunu bir an bile aklınızdan çıkarmayın. Çarpılırsınız alimallah!
Yemek yarışması değil sanki adayların yemek kötüleme yöntemleri yarışı. Show TV'de yayınlanan "Yemekteyiz "adlı yarışmada adaylar birinci olabilmek için ne diyeceklerini şaşırıyor.
Konuk oldukları adayların yemeklerini beğenmeme adına kendilerini zorlayan adayları Sabah'ın tv eleştirmeni Yüksel Aytuğ köşesinde yazdı.
Bir yarışmacının "Bu modern peçetelere bu klasik tuzluklar olmuş mu?" eleştirisini yetersiz bulan Aytuğ, yeni öneriler sunarak adeta dalgasını geçiyor.
-Yemeğin içine çaktırmadan saç kılı düşürün. Ya da yanınızda getirdiğiniz bir sineği gizlice bardağınıza atın.
- Bir yemek, çok ender olarak ideal sıcaklığında masaya getirilebilir. Mutlaka "sıcak" ya da "soğuk" olduğunu söyleyin. Ama bunu söylemeden önce çorbadan bir kaşık almayı ihmal etmeyin!..
-Tencere sofraya getirildiyse "Masada tencereyle servis yapılmaz" diye bozuk atın. Yok eğer yemekler mutfakta tabaklara konuluyorsa, "E misafir de sofrada bu kadar yalnız bırakılmaz ki canım" diye mızmızlanın.
-Yemek sahibinin her fantezisine bir kulp takın. Yarışmacı güzellik ya da fark yaratmak için yemeğin içine alışılagelmedik bir lezzet kattıysa, hemen yüzünüzü buruşturup, "Ay bu yemeğin içinde kerevizin ne işi var?" diye çemkirin.
-Yarışmacıdan sürekli bir şeyler talep edin. Ona garson muamelesi çekin ki dikkati dağılsın, konsantrasyonu bozulsun.
-Yemeğe geldiğiniz evin önünde bir ambulansı hazır bekletin. Bunu gören ev sahibi eğer üzüntüden intihara yeltenmemişse, mutlaka sonuncu olacaktır.
-Yemeğe mutlaka karnınızı doyurup gidin ki, tabağı silip süpürdükten sonra "Ay vallahi benim hiç damak zevkime hitap etmiyordu" dediğinizde size gülmesinler.
-Sakın yukarıdakileri uygulamayın. Sofrada önünüze konulanların "nimet" olduğunu bir an bile aklınızdan çıkarmayın. Çarpılırsınız alimallah!
Yemekteyiz. Birbirimizi.
‘Ne olduğunu anlamayacaksınız. Çünkü taşralısınız. Çünkü gelecek kavramınız yok. Çünkü geleceğe düşmansınız. Çünkü taşralının geleceği, muhayyilenin ‘zamanı’ içinde değil, hasedin ‘mekânı’ içinde yer alır.’
(Gökhan Özgün’ün 8 Kasım tarihli yazısından.)
Haberlerden önceki bir-bir buçuk saatimi haftanın her iş günü, büyük bir iştahla tüketmeme neden olan Şov TV’deki ‘Yemekteyiz’ programı, insanı bir an olsun düşkırıklığına uğratmıyor. İnanın.
Temposunu hiç yitirmeyen bir sahtekârlık, palavracılık, kof kendini beğenme/methetme ayinleri, gerçekler âleminden hızlı trenlere atlayıp mütemadiyen kaçış, yaratıcısızlık, yeteneksizlik, zevksizlik, denyoluk ve taşralılık: Üç dörtlük.
Her ekip bir öncekinden daha çekilmez/katlanılmaz/kendini beyhude yere beğenen ve palavracı elemanlardan oluşuyor: Bu nedenle de Toplumumuz’u
BU DENLİ iyi yansıtabilen ‘Yemekteyiz’ programını seyretmeye doyum olmuyor. (Aynen yarışmacıların yemekleri gibi: doyulmuyor. Doyurmuyor.)
Her defasında birbirinden korkunç 5 elemanı NASIL bulabildiklerini sorgulayıp yürekten kutlamak isterdim program yapımcılarını.
Ama anlaşılan POST-MORTEM Türkiye’de elini sallasan ellisi: Bu Büyük Şehir, 10 milyarlık yarışma birincisi çekini alabilmek için kendini (içsel nasıllığını) acımasızca teşhir edip rezil olmaktan 5 kuruşluk beis duymayan Yeni Şehirli Türk kaynıyor.
Yarışmacıların hemen hepsi berbath yemek yapıyorlar. Bunu: hemen her programda yemeklere dokunulmamasından/sürekli herkesin ‘Açım! Aç kaldım!’ diye yakınıp ağlaşmasından/buldukları ilk fırsatta arka taraftaki odalara doluşup teknik ekibin Kentucky Fried Chicken ya da Sultanahmet Köftecisi gibi yerlerden gelmiş yemeklerine aç kurtlar gibi saldırmasından anlıyoruz.
Bırakın iyi, leziz, özel yemekler yapmayı, programa katılanların hemen hiçbiri doğru dürüst yemek yapamıyor. Ama şöyle bir denklem mevcut: Ennnn atıp tutan/başkalarının yemeklerini mütemadiyen tu kaka’layan/burun kıvırmaktan burnunun düşeceğinden korktuğunuz Atmasyon Atmacası vahşi yarışmacılar; ennnn berbath yemekleri
yapıyorlar. En rezil sofraları kuruyorlar. En uyduruk menüleri ‘Böyle olur üstadelerin sofrası’ borazanlarıyla sunuyorlar.
Pırlanta bir tersinden orantı.
Yarışmacılar klikler kuruyor, dolaplar çeviriyor, yüksek puanları (ki, hepsinin eli kıt mı kıt) yemekler, göreceli olarak iyi olana değil; acıdıklarına, beğendiklerine, işbirliği içinde olmayı tercih ettiklerine ya da Ennn Rahatsız Etmeyen Eleman’a veriyorlar. Birbirlerini yemekten, hiçbir sofradan keyif alamıyor, hiçbir şey alamıyorlar.
Hemen her defasında hak etmeyen kazanıyor. Programın ruhunun sloganı, adeta Türkiye’nin ruhunun sloganı: ‘Kötü olan kazansın!’ Kötü olan kazanıyor.
Dengir Mir Mehmet Fırat, AK Parti Başkan Yardımcılığı’ndan istifa etti.
Fırat yakın zaman önce DTP’lilerle yemek yemişti. Hatırlarsınız.
Biliyorsunuz AK Parti’nin Meclis Siyaseti DTP’lilere (Devlet Bahçeli’nin el sıkıştığı Kürt siyasetçilere) kıç çevirmek üzerine inşa edilmiş vaziyette.
Karargâh Ziyaretlerinin Beğenilen İmamhatiplisi Başbakan Erdoğan hem ‘Sabrın Sonu’ konuşmasıyla, hem de (‘ya sev ya terk et’ dememiş!) ‘Sevdiğin yere git!’ konuşmasıyla Kürt Meselesi’nde arzu edilenden/anlaşmaya varılandan/emredilenden daha da ilerde duracağını kanıtlamakla kalmadı ki-
Aaa; Bakıyoruz: KİM gelmiş Dengir Mir Fırat’ın yerine? İçişleri Bakanı’yken gerek Hrant Dink Suikastı nedeniyle, gerek Ergenekon soruşturmasını hasır, saman ve her nevi altı’laması nedeniyle, gerek ezeli ve ebedi İçişleri Bakanı kimliğiyle; takdir etmelere karın doyuramadığımız Abdülkadir Aksu!
İlk ismini uzun bulanlar kendisine Derin Aksu diye de (rahatça) hitap edebilirler. Erdoğan’ın ‘Doğu’dan NE koparsam kârdır’ politikasının devamı olarak Kürt Aksu’yu seçmesini memnuniyetle karşılayanlar, ‘Kürt: AMA NE KÜRT!’ sloganını da (şimdi yaratıklandırdığımız) çok albenili bulabilirler.
Böylece AK Parti’nin İç Anadolu Lobisi olsun, Karadeniz Hobisi olsun rahat 1 nefes alabilirlermiş: Çok güvenilir, çok sempatik bir Kürt zira A. Aksu. İDEAL KÜRT!
Mesela bir başka İdeal Kürt Abdurrahman Yalçınkaya, Deniz Feneri dava dosyasını istetti. Zira, Yalçınkafa, pardon Kaya; çalışmaya, iddianame üretmeye doymuyor. LAİKLİK böylece, gerek Askeriyemiz, gerek Yalçınkafalar sayesinde ayakta kalıyor.
Peki ya DEMOKRASİMİZ mi? Valla artık can çekişmekte olan Gariban Demokrasimiz’in mevlidinin okunmasının ardından, helvasını da AK Parti’nin Yeni Başkan Yardımcısı (Türkiye Politika Sahnesinin Vazgeçilmez Aktörü) Abdülkadir Aksu dağıtır.
Aksu’nun helvasının, ‘Yemekteyiz’ programı yarışmacılarının yarattırmalarını; gerek renk, gerek doku, gerek lezzet, gerek yenilememezlik açısından aratmayacağına; kalıbımı basarım. Mutfak Kalıbımı, tabii ki.
(Gökhan Özgün’ün 8 Kasım tarihli yazısından.)
Haberlerden önceki bir-bir buçuk saatimi haftanın her iş günü, büyük bir iştahla tüketmeme neden olan Şov TV’deki ‘Yemekteyiz’ programı, insanı bir an olsun düşkırıklığına uğratmıyor. İnanın.
Temposunu hiç yitirmeyen bir sahtekârlık, palavracılık, kof kendini beğenme/methetme ayinleri, gerçekler âleminden hızlı trenlere atlayıp mütemadiyen kaçış, yaratıcısızlık, yeteneksizlik, zevksizlik, denyoluk ve taşralılık: Üç dörtlük.
Her ekip bir öncekinden daha çekilmez/katlanılmaz/kendini beyhude yere beğenen ve palavracı elemanlardan oluşuyor: Bu nedenle de Toplumumuz’u
BU DENLİ iyi yansıtabilen ‘Yemekteyiz’ programını seyretmeye doyum olmuyor. (Aynen yarışmacıların yemekleri gibi: doyulmuyor. Doyurmuyor.)
Her defasında birbirinden korkunç 5 elemanı NASIL bulabildiklerini sorgulayıp yürekten kutlamak isterdim program yapımcılarını.
Ama anlaşılan POST-MORTEM Türkiye’de elini sallasan ellisi: Bu Büyük Şehir, 10 milyarlık yarışma birincisi çekini alabilmek için kendini (içsel nasıllığını) acımasızca teşhir edip rezil olmaktan 5 kuruşluk beis duymayan Yeni Şehirli Türk kaynıyor.
Yarışmacıların hemen hepsi berbath yemek yapıyorlar. Bunu: hemen her programda yemeklere dokunulmamasından/sürekli herkesin ‘Açım! Aç kaldım!’ diye yakınıp ağlaşmasından/buldukları ilk fırsatta arka taraftaki odalara doluşup teknik ekibin Kentucky Fried Chicken ya da Sultanahmet Köftecisi gibi yerlerden gelmiş yemeklerine aç kurtlar gibi saldırmasından anlıyoruz.
Bırakın iyi, leziz, özel yemekler yapmayı, programa katılanların hemen hiçbiri doğru dürüst yemek yapamıyor. Ama şöyle bir denklem mevcut: Ennnn atıp tutan/başkalarının yemeklerini mütemadiyen tu kaka’layan/burun kıvırmaktan burnunun düşeceğinden korktuğunuz Atmasyon Atmacası vahşi yarışmacılar; ennnn berbath yemekleri
yapıyorlar. En rezil sofraları kuruyorlar. En uyduruk menüleri ‘Böyle olur üstadelerin sofrası’ borazanlarıyla sunuyorlar.
Pırlanta bir tersinden orantı.
Yarışmacılar klikler kuruyor, dolaplar çeviriyor, yüksek puanları (ki, hepsinin eli kıt mı kıt) yemekler, göreceli olarak iyi olana değil; acıdıklarına, beğendiklerine, işbirliği içinde olmayı tercih ettiklerine ya da Ennn Rahatsız Etmeyen Eleman’a veriyorlar. Birbirlerini yemekten, hiçbir sofradan keyif alamıyor, hiçbir şey alamıyorlar.
Hemen her defasında hak etmeyen kazanıyor. Programın ruhunun sloganı, adeta Türkiye’nin ruhunun sloganı: ‘Kötü olan kazansın!’ Kötü olan kazanıyor.
Dengir Mir Mehmet Fırat, AK Parti Başkan Yardımcılığı’ndan istifa etti.
Fırat yakın zaman önce DTP’lilerle yemek yemişti. Hatırlarsınız.
Biliyorsunuz AK Parti’nin Meclis Siyaseti DTP’lilere (Devlet Bahçeli’nin el sıkıştığı Kürt siyasetçilere) kıç çevirmek üzerine inşa edilmiş vaziyette.
Karargâh Ziyaretlerinin Beğenilen İmamhatiplisi Başbakan Erdoğan hem ‘Sabrın Sonu’ konuşmasıyla, hem de (‘ya sev ya terk et’ dememiş!) ‘Sevdiğin yere git!’ konuşmasıyla Kürt Meselesi’nde arzu edilenden/anlaşmaya varılandan/emredilenden daha da ilerde duracağını kanıtlamakla kalmadı ki-
Aaa; Bakıyoruz: KİM gelmiş Dengir Mir Fırat’ın yerine? İçişleri Bakanı’yken gerek Hrant Dink Suikastı nedeniyle, gerek Ergenekon soruşturmasını hasır, saman ve her nevi altı’laması nedeniyle, gerek ezeli ve ebedi İçişleri Bakanı kimliğiyle; takdir etmelere karın doyuramadığımız Abdülkadir Aksu!
İlk ismini uzun bulanlar kendisine Derin Aksu diye de (rahatça) hitap edebilirler. Erdoğan’ın ‘Doğu’dan NE koparsam kârdır’ politikasının devamı olarak Kürt Aksu’yu seçmesini memnuniyetle karşılayanlar, ‘Kürt: AMA NE KÜRT!’ sloganını da (şimdi yaratıklandırdığımız) çok albenili bulabilirler.
Böylece AK Parti’nin İç Anadolu Lobisi olsun, Karadeniz Hobisi olsun rahat 1 nefes alabilirlermiş: Çok güvenilir, çok sempatik bir Kürt zira A. Aksu. İDEAL KÜRT!
Mesela bir başka İdeal Kürt Abdurrahman Yalçınkaya, Deniz Feneri dava dosyasını istetti. Zira, Yalçınkafa, pardon Kaya; çalışmaya, iddianame üretmeye doymuyor. LAİKLİK böylece, gerek Askeriyemiz, gerek Yalçınkafalar sayesinde ayakta kalıyor.
Peki ya DEMOKRASİMİZ mi? Valla artık can çekişmekte olan Gariban Demokrasimiz’in mevlidinin okunmasının ardından, helvasını da AK Parti’nin Yeni Başkan Yardımcısı (Türkiye Politika Sahnesinin Vazgeçilmez Aktörü) Abdülkadir Aksu dağıtır.
Aksu’nun helvasının, ‘Yemekteyiz’ programı yarışmacılarının yarattırmalarını; gerek renk, gerek doku, gerek lezzet, gerek yenilememezlik açısından aratmayacağına; kalıbımı basarım. Mutfak Kalıbımı, tabii ki.
Yer misin? Yemez misin?
Kızım’la Fatoş benim Almanya turnelerimden birinde keşfetmişler. Şov TV’de muhşetem bi GerçekTürkleriGösterme Programı var: ‘Yemekteyiz’ adı.
Ben de dahil oldum; şimdi akşamüstleri hep birlikte seyrediyoruz. Türkler’e dair ‘reality’nin ‘re’sini (böyle uzaktan: ekran başından) izleyebilmek için kaç saat gerekiyorsa o kadar saatimi çıtır çatır feda ederim arkadaş. Maksat: Bu Müthiş Milletin sonu gelmez karışıklıktaki hakikatsevmezliğine bir nebze olsun nüfuz edebileyim!
Zamanında ‘Biri Bizi Gözetliyor’dan olsun, ‘Gelinim Olur musun?’dan olsun azzz buzzz nasiplenmedim. Son zamanlarda ‘reality şov’ açığımı, Ulvi Türk Köşecilemeleri’nin yazıktırmalarını x-ray’leyerek kapatma gayretkeşliğim de yormuştur muhakkak beni.
Aramızda EKRAN; Basit Halkımız’ı izleyerek köşecilerimizde ferah fücur müşahede ettiğimiz: yanlış etiketleme bağımlılığı/kendini bir halt zannetme/sağ gösterip sol vurma/
esasında NEYİ temsil ettiğini Öldür Allah anlayamama/yaygın
düşünce bozuklukları/hiçbir özgün düşünce üretememe/tavşanın suyununsuyununsuyu fikirleri/teorileri dahi (ki, ordan burdan ödünç+çırpma+
çarpıtma) doğru düzgün
ifadelendirememe tarzı özelliklerini-
Halkımız, ‘reality şovlarda’ mebzul miktarda ve cömertçe sunmakta. Tüm bu: Yeni Türklerin Kafa Tutulması
Doyumsuz Özelliklerini.
En son nihayetlenen grupta 3. Kaptan (harbiden: işi bu) bi çocuk vardı mesela. Fettucine mi ne pişirmeye kalktı. (Hep böyle alengirli menüler: uzak yakın alâkalarının olmadıkları Batı’ya bir öykünme, sürtünerek yakınlaşma arzusu. Sonra da reddedilme anlarında nefret, öfke, ‘Ben zaten istemiyodum’ diye hor görme imitasyonları.)
Çok cin bir hanım vardı bu grupta. Saçları sarıya boyalı, oldukça kilolu bir ev hanımı. Şeker tadı tespit etti makarnada. ‘Sen buna yanlışlıkla şeker mi kattın?’ diye tutturdu. Aynı zamanda damak tadının gücünü, yeme içme konusunda üstadeliğini ispat edecek.
3. Kaptan Genç Adam da reddetme vitesine taktı. ‘Hayır da hayır! Şeker yok da yok!’ yapıyor. Çocuk kıvamında inatlaşıyor.
Arada (programın kreşendo anları) başka odalarda hakiki düşüncelerini/samimi duygularını söylerken izliyoruz yarışmacılarımızı. 3. Kaptan içeri geçince itiraf ediyor kameraya: Evet! krema yerine yanlışlıkla kremşanti katmış makarnaya; CinHanım’ın tespit ettiği ‘şeker’ tadı ordan kaynaklanıyor.
AMA “Öyle tutturdu ki şeker diye, söylemicem gerçeği işte” diyor.
“ONA NE?”
CinHanım ısrarlarını sürdürürken doğru teşhise de vardı: “Sakın krema diye kremşanti katmış olmayasın sen?”
İçerdeki odada kameralara, yani programı izleme talihine erişen BütünTürkulusu’na bu dalgınlığını, bu acı hakikati itiraf etmiş bulunan 3. Kaptan, sofra başında yalancılığından taviz vermiyor. “Yok öyle bi şey!”
diyor da diyor.
Ve işin en hazin yanı; bunu, köşeye sıkıştırılmış olduğu için şahsiyetlilik adına yaptığını varsayıyor. “Söylemicem ona işte: Gelmesin üstüme!”
Neyse; böyle güzel güzel anlarla, Milli Hasletlerimizin birbiri ardına sıralanmasıyla kanaviçelenmiş bir program.
Final Gecesi (birincinin belli olacağı Nananaaan Gece) Ümit bey isimli harbiden dürüst, neşeli, kafa bir beyin evine gidildi. Menüde ilan ettiği bütün yemekleri koşturkoştur hazırladı Ümit bey.
Sonra içini birden sıkıntı bastı (çok insani bir durum) ve ayrıca pişirdiği yemeklerin hiçbirini beğenmedi (çok ulvi bir his); onca emekle yaptığı yemekleri ikram etmemeye (soğudular da zaten) sofraya çok güzel ekmek çeşitleri, zeytin, peynir, şahane bir üzüm çıkartmaya karar verdi.
Hem kameralara, hem diğer yarışmacılara ilan etti de: “Ben yokum bu yarışta. Verirsiniz en düşüğünden puanımı! Ama keyifli bi gece geçirelim, sofrada ne varsa onu ağız tadıyla yiyelim.”
Bir kere: kameralara ayrı, yarışmacılara ayrı konuşmuyor. Yalanlar, dolanlar, mazeretler üretmiyor. ‘Yerse/yemezse jarse’ yapıyor; ki, Türkler’de hemenhemen hiç rastlamadığımız bir özellik. Bu adam Kürt mü acaba? diye düşünmedim değil.
CinHanım çok fena bozuldu bu ‘Çıkarmicam menüyü işte!’ attitude’una. “Kurallar!” dedi. “Olamaz!” dedi. Sonra daha da tırmandırmaya karar verdi. “Ne hakkınız var? Bu ne rezalet!” fart furt.
Bir de SonKadınlıkKartı’nı oynayıp “Alınıyorum ama; kalkarım bu masadan!”a vardı. Vardırdı.
Ümit bey geri basmadı (harbiden: Kürt müydü o adam?) “Kalkarsan kalk. Hatta çok rica ediyorum; derhal kalk. Muhabbetimizin içine ettin!” dedi.
Şimdi SonKadınlıkKartı’nı oynayan Türkler, ‘ya herru ya merru’cular, ‘Sn. Müdürüm; ama O çok kuraltanımaz; ya o ya ben’e lafı getirenler- mutlaka ve mutlaka, maalesef ve maalesef Bu Topraklar’da o masadan/o işyerinden/o ortamdan/onlar sayesinde onca düşük olan o ortalamadan öldür Allah KALKMAZ, AYRILMAZ, ŞURDAN ŞURAYA GİTMEZLER.
Bunların resti çektiği insan utanır, onlar adına kalkası gelir/yerin dibine geçer ve fakat bu SonKadınlıkKartı’nı çekmiş olanlar yalnızca tehdit/şantaj/gözboyama/afır tafırla yetinir; yapışmış oldukları ortamdan defolup gitmezler. Gidemezler.
Academia DA mesela; üniversite koridorlarına/titrlerine/kürsülerine yapışmış sümsük fareciklerden geçilmez. Parlak olan, ilham verici olan, değişik olan, zaman zaman da kural tanımaz olan elenir. Çeker gider. Academia’da ya da ortamlamalarda barınamaz. Akademik kariyer yapmaktan vazgeçer. Bu tiplerin egemenliğine, dıngıl prof.’ların zulmüne/hem bilim, hem biliminsanını aşağı çekmelerine katlanamaz.
Averaj olan, hiçbir pırıltısı olmayan, şahsiyetsiz olan, onu bunu yalayıp biat etmekte tereddütsüz olan kalır. Prof. olur. Bakan olur. Köşeci olur. Başımıza bela olur, kısacası. Tıkaç olur. Akışkanlığımıza engel olur. Atatürkçülük’ten öteye gitmemize engel olur. İşbirlikçi, İyiDarbeSevici olur. Üstelik kendini ‘solcu’ ‘devrimci’ ‘demokrat’ diye etiketler. (Bu, hakikatsevmezlik en katlanılmazıdır.)
CinHanım, kalkmadı masadan.
Tehdit edip tehditi görülünce rezil olduğuyla, kaldı.
Yemek yarışını da O kazandı.
Ümit bey baştan ‘Sonuncuysam sonuncuyum ne var yani ittiğimin yarışıyla’ attitude’uyla mağlubiyeti coşku ve nerdeyse sevinçle, kucaklamıştı zaten.
Ben de dahil oldum; şimdi akşamüstleri hep birlikte seyrediyoruz. Türkler’e dair ‘reality’nin ‘re’sini (böyle uzaktan: ekran başından) izleyebilmek için kaç saat gerekiyorsa o kadar saatimi çıtır çatır feda ederim arkadaş. Maksat: Bu Müthiş Milletin sonu gelmez karışıklıktaki hakikatsevmezliğine bir nebze olsun nüfuz edebileyim!
Zamanında ‘Biri Bizi Gözetliyor’dan olsun, ‘Gelinim Olur musun?’dan olsun azzz buzzz nasiplenmedim. Son zamanlarda ‘reality şov’ açığımı, Ulvi Türk Köşecilemeleri’nin yazıktırmalarını x-ray’leyerek kapatma gayretkeşliğim de yormuştur muhakkak beni.
Aramızda EKRAN; Basit Halkımız’ı izleyerek köşecilerimizde ferah fücur müşahede ettiğimiz: yanlış etiketleme bağımlılığı/kendini bir halt zannetme/sağ gösterip sol vurma/
esasında NEYİ temsil ettiğini Öldür Allah anlayamama/yaygın
düşünce bozuklukları/hiçbir özgün düşünce üretememe/tavşanın suyununsuyununsuyu fikirleri/teorileri dahi (ki, ordan burdan ödünç+çırpma+
çarpıtma) doğru düzgün
ifadelendirememe tarzı özelliklerini-
Halkımız, ‘reality şovlarda’ mebzul miktarda ve cömertçe sunmakta. Tüm bu: Yeni Türklerin Kafa Tutulması
Doyumsuz Özelliklerini.
En son nihayetlenen grupta 3. Kaptan (harbiden: işi bu) bi çocuk vardı mesela. Fettucine mi ne pişirmeye kalktı. (Hep böyle alengirli menüler: uzak yakın alâkalarının olmadıkları Batı’ya bir öykünme, sürtünerek yakınlaşma arzusu. Sonra da reddedilme anlarında nefret, öfke, ‘Ben zaten istemiyodum’ diye hor görme imitasyonları.)
Çok cin bir hanım vardı bu grupta. Saçları sarıya boyalı, oldukça kilolu bir ev hanımı. Şeker tadı tespit etti makarnada. ‘Sen buna yanlışlıkla şeker mi kattın?’ diye tutturdu. Aynı zamanda damak tadının gücünü, yeme içme konusunda üstadeliğini ispat edecek.
3. Kaptan Genç Adam da reddetme vitesine taktı. ‘Hayır da hayır! Şeker yok da yok!’ yapıyor. Çocuk kıvamında inatlaşıyor.
Arada (programın kreşendo anları) başka odalarda hakiki düşüncelerini/samimi duygularını söylerken izliyoruz yarışmacılarımızı. 3. Kaptan içeri geçince itiraf ediyor kameraya: Evet! krema yerine yanlışlıkla kremşanti katmış makarnaya; CinHanım’ın tespit ettiği ‘şeker’ tadı ordan kaynaklanıyor.
AMA “Öyle tutturdu ki şeker diye, söylemicem gerçeği işte” diyor.
“ONA NE?”
CinHanım ısrarlarını sürdürürken doğru teşhise de vardı: “Sakın krema diye kremşanti katmış olmayasın sen?”
İçerdeki odada kameralara, yani programı izleme talihine erişen BütünTürkulusu’na bu dalgınlığını, bu acı hakikati itiraf etmiş bulunan 3. Kaptan, sofra başında yalancılığından taviz vermiyor. “Yok öyle bi şey!”
diyor da diyor.
Ve işin en hazin yanı; bunu, köşeye sıkıştırılmış olduğu için şahsiyetlilik adına yaptığını varsayıyor. “Söylemicem ona işte: Gelmesin üstüme!”
Neyse; böyle güzel güzel anlarla, Milli Hasletlerimizin birbiri ardına sıralanmasıyla kanaviçelenmiş bir program.
Final Gecesi (birincinin belli olacağı Nananaaan Gece) Ümit bey isimli harbiden dürüst, neşeli, kafa bir beyin evine gidildi. Menüde ilan ettiği bütün yemekleri koşturkoştur hazırladı Ümit bey.
Sonra içini birden sıkıntı bastı (çok insani bir durum) ve ayrıca pişirdiği yemeklerin hiçbirini beğenmedi (çok ulvi bir his); onca emekle yaptığı yemekleri ikram etmemeye (soğudular da zaten) sofraya çok güzel ekmek çeşitleri, zeytin, peynir, şahane bir üzüm çıkartmaya karar verdi.
Hem kameralara, hem diğer yarışmacılara ilan etti de: “Ben yokum bu yarışta. Verirsiniz en düşüğünden puanımı! Ama keyifli bi gece geçirelim, sofrada ne varsa onu ağız tadıyla yiyelim.”
Bir kere: kameralara ayrı, yarışmacılara ayrı konuşmuyor. Yalanlar, dolanlar, mazeretler üretmiyor. ‘Yerse/yemezse jarse’ yapıyor; ki, Türkler’de hemenhemen hiç rastlamadığımız bir özellik. Bu adam Kürt mü acaba? diye düşünmedim değil.
CinHanım çok fena bozuldu bu ‘Çıkarmicam menüyü işte!’ attitude’una. “Kurallar!” dedi. “Olamaz!” dedi. Sonra daha da tırmandırmaya karar verdi. “Ne hakkınız var? Bu ne rezalet!” fart furt.
Bir de SonKadınlıkKartı’nı oynayıp “Alınıyorum ama; kalkarım bu masadan!”a vardı. Vardırdı.
Ümit bey geri basmadı (harbiden: Kürt müydü o adam?) “Kalkarsan kalk. Hatta çok rica ediyorum; derhal kalk. Muhabbetimizin içine ettin!” dedi.
Şimdi SonKadınlıkKartı’nı oynayan Türkler, ‘ya herru ya merru’cular, ‘Sn. Müdürüm; ama O çok kuraltanımaz; ya o ya ben’e lafı getirenler- mutlaka ve mutlaka, maalesef ve maalesef Bu Topraklar’da o masadan/o işyerinden/o ortamdan/onlar sayesinde onca düşük olan o ortalamadan öldür Allah KALKMAZ, AYRILMAZ, ŞURDAN ŞURAYA GİTMEZLER.
Bunların resti çektiği insan utanır, onlar adına kalkası gelir/yerin dibine geçer ve fakat bu SonKadınlıkKartı’nı çekmiş olanlar yalnızca tehdit/şantaj/gözboyama/afır tafırla yetinir; yapışmış oldukları ortamdan defolup gitmezler. Gidemezler.
Academia DA mesela; üniversite koridorlarına/titrlerine/kürsülerine yapışmış sümsük fareciklerden geçilmez. Parlak olan, ilham verici olan, değişik olan, zaman zaman da kural tanımaz olan elenir. Çeker gider. Academia’da ya da ortamlamalarda barınamaz. Akademik kariyer yapmaktan vazgeçer. Bu tiplerin egemenliğine, dıngıl prof.’ların zulmüne/hem bilim, hem biliminsanını aşağı çekmelerine katlanamaz.
Averaj olan, hiçbir pırıltısı olmayan, şahsiyetsiz olan, onu bunu yalayıp biat etmekte tereddütsüz olan kalır. Prof. olur. Bakan olur. Köşeci olur. Başımıza bela olur, kısacası. Tıkaç olur. Akışkanlığımıza engel olur. Atatürkçülük’ten öteye gitmemize engel olur. İşbirlikçi, İyiDarbeSevici olur. Üstelik kendini ‘solcu’ ‘devrimci’ ‘demokrat’ diye etiketler. (Bu, hakikatsevmezlik en katlanılmazıdır.)
CinHanım, kalkmadı masadan.
Tehdit edip tehditi görülünce rezil olduğuyla, kaldı.
Yemek yarışını da O kazandı.
Ümit bey baştan ‘Sonuncuysam sonuncuyum ne var yani ittiğimin yarışıyla’ attitude’uyla mağlubiyeti coşku ve nerdeyse sevinçle, kucaklamıştı zaten.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)